Hanefilerde Necis olan maddeler nelerdir?

Bildir
Soru

Lütfen bu sorunun neden bildirilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

Bildir
İptal etmek

Selamün aleyküm;

Hanefilerde Necis olan maddeler nelerdir veya dört mezhebe göre açıklar mısınız?

Cevap ( 1 )

  1. 2021-10-18T23:54:43+03:00

    Lütfen bu cevabın neden bildirilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

    Bildir
    İptal etmek
    Bu cevap düzenlenmiştir.

    Aleyküm selam kardeşim;

    Bu yazımız dört mezhebi içerdiğimiz için biraz uzun olacak…

    Tahâret’in tanımını yaparken, aralarında karşıtlık olduğu münâsebe­ti ile özet olarak bazı mezheblere göre necâset’in tanımını da yapmıştık. Şimdi de temiz şeylerin karşıtı olması nedeniyle necis olan şeyleri açıklayacağız. Mezheblere göre gerek lügat ve gerekse ıstılah açısından necâ­set’in anlamına uygun düşen de budur.

    Lügat açısından necaset, pis olan herşeyin adıdır, Necis, neces ve necs kelimeleri de aynı anlamı ifade ederler. Fıkıhçılar necâset’i hükmî ve hakîkî olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Bunların tanımında mezhebler görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

    Hanbelîler: Hükmî necaseti, temiz olan bir mahalle sonradan ge­len bir necaset olarak tanımlamışlardır. Bu, cismi olan ve olmayan necaset­leri de kapsamına alır. Hakîkî necasete gelince bu, zâtı itibariyle pis olan şey­dir.

    Şafiiler dediler ki: “Hakikî necâset’i; cismi, tadı, rengi ve kokusu olan neca­set olarak tanımlamışlardır. Ki onlara göre bundan maksat, aslı itibâriyle pis olan şeydir. “Hükmî necaset” ise cismi, rengi, tadı ve kokusu olmayan necasettir. Kuruyup da niteliği anlaşılamayan sidik gibi… Bu, “Hükmî necaset” kabilindendir.

    Malikiler dediler ki: “Aynî necaset”, bizzat necis olan şeylerdir. “Hükmî necaset” ise, “Aynî necasetsin yerleştiği yere hükmolunan eseri­dir.

    Hanefiler dediler ki: “Hükmî necaset”, büyük ve küçük hades hâ­lidir. Bu, şer’î bir nitelik olup bedenin tümüne veya bir kısmına vâki olan bir hâldir. “Hakikî necaset” ise pisliğin tâ kendisidir. Ki bunlar da şer’an pis ve murdar olan şeylerdir.

    Fıkıhçılar “Neces” kelimesini aslı itibariyle pis olan şeyler için kulla­nırlar. Dolayısıyla bu kelimenin, sonradan (ârızî olarak) pis olan şeyler için kullanılması doğru olmaz. “Necis” kelimesini ise hem aslı îtibâriyle ve hem de sonradan pis olan şeyler için bir terim olarak kullanmaktadırlar. Söz­gelimi kan için hem “necis”, hem de “neces” kelimelerini kullanmak müm­kündür. Pislenen elbise için (pisliğin ona sonradan bulaşması nedeniyle) sadece “necis” kelimesini kullanabiliriz:

    Necis olan şeylere gelince, bunların sayısı pek çoktur.

    Şâfiîler: Çekirge dışında, akacak kanı olmayan hayvanların ölüle­rinin necis olduğuna kânidirler. Bu necis şeylerden biri suya veya başka bir sıvıya düşer de o sıvının özelliğini değiştirmezse önemli değildir. Ama bu necis şeyi bir insan veya hayvan o sıvının içine atar da özelliğini değiştirirse o zaman bu sıvı necis olur. Afvedilen bir pislik olmaz.

    Meselâ ka­rada yaşayan ve yaralandığı zaman kanı akan canlıların ölüleri necis­tir. Ancak insanın ölüsü bundan istisna edilmiştir. Deniz hayvanlarının ölüleri de, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin:

    “Denizin suyu temizleyicidir. Ölüsü de helâldir” [18] beyânı uyarınca bu hükümden istisna edilmiştir. Yukarı­da geçtiği gibi insanın ölüsü temizdir. Çekirge gibi, yaralandığı zaman aka­cak zatî kanı bulunmadan kara hayvanlarının ölüsü de bu hükmün dışın­da tutularak temiz addedilmiştir. Kendisine hayat nüfuz etmiş olan ölünün parçaları da necistir. Mezheblerin bu husustaki açıklamaları detaylı bir şekilde aşağıda anlatılmıştır.

     

    Mâlikîler: Ölünün içine hayat nüfuz eden et, deri, kemik ve sinir gibi parçalan necistir. Ama kıl, yün, tüy ve kuş kanatlarının tüyleri içlerine hayat nüfuz etmediğinden ötürü temizdirler.

    Şâfiîler: Ölü hayvanın et, deri, kemik, yün, kıl, tüy ve diğer parça­larının necis olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre bu parçalara hayat nü­fuz etmiştir.

    Hanefîler: Ölünün içinde hayat emareleri bulunan eti ve derisi ne­cistir, derler. Ama ölü hayvanın kemik, tırnak, gaga, pençe, toynuk, boynuz, zülüf ve kılları içine hayat nüfuz etmediği gerekçesiyle temizdir. Zîrâ Peygamber (s.a.s.), Meymune’nin koyununa ilişkin olarak: “Ancak onu yemek haram kılındı” [19]buyurmuştur. Diğer bir rivayete göre de, “Ancak o koyunun eti haram kılındı” dediği söylenmektedir. Bu hadîse göre ölü hayvanın sadece eti haram kılınmış oluyor. Sayılan diğer şeylerde başka pislik bulunmazsa temiz sayılırlar. Aksi takdirde necis olurlar. Sinire dâir iki rivayet vardır. Meşhur olan rivayete göre sinir temizdir. Bazıları da, en doğrusu sinirin necis oldu­ğudur diye başka bir rivayette bulunmuşlardır.

    Hanbelîler: Ölü hayvanın bütün parçalarına (daha önceden) ha­yat nüfuz etmiştir. Dolayısıyla da necistir, derler. Ancak ölü hayvanın yü­nü, kılı, tüyü ve kuşun kanat tüyleri temizdir. Bu hükmü verirken de Hanbelîler. şu âyeti mesned kabul etmişlerdir:

    Sizin için davar …, yünlerinden, yapağılarından, kıllarından bir zama­na kadar (kullanmanız için) giyimlik(ler) döşemelik(ler) ve ticâret kumaş(lar)ı verdi.” [20]

    Zîrâ bu âyet-i kerimenin zahirî anlamı, davarların hem canlılık ve hem de ölüm hallerini kapsamına almaktadır. Kanat tüyleri de bu üç şeye kıyâs yapılarak temiz sayılmıştır.

    Ölüden çıkan kan, sümük, süt, yumurta ve mide suları da necis şeylerdendir.

    Hanefiler dediler ki: Ölü hayvandan çıkan ve canlılığı zamanında temiz sayılan süt, ince veya kalın kabuklu yumurta ve infeha denen mide sıvıları temizdir.[21]

    Hanbelîler: Ölü hayvandan çıkan her şey necistir derler. Ancak eti yenen ölü hayvandan çıkan kabuğu sertleşmiş yumurtalar helâldir.

    Şâfiîler: Ölü hayvandan çıkan bütün şeyler necistir derler. Ancak eti yensin yenmesin bütün ölü hayvanlardan çıkan kabuğu sertleşmiş yumurta­lar helâldir.

    Malikiler dediler ki: Ölü hayvandan çıkan bütün şeylerin necis olduğunu söy­lerler.

    Köpek, domuz, bunların ken­di eşleriyle veya başka cinsten bir hayvanla çiftleşmelerinden doğan hay­vanlar da necistir.

    Malikiler dediler ki: Her canlı varlık, köpek ve domuz dahi aslen temizdir. Ağırlık basan görüşe göre Hanefîler, canlı olduğu sürece köpeğin, bizatihi temiz olduğu hususunda Mâlikîlerle görüş birliği etmişlerdir. Ancak Hanefîler öldükten sonra onun etinin necis oluşuna bağlı olarak hayattay­ken salyasının da necis olduğunu iddia etmişlerdir. Eğer bir kuyuya düşer de ağzı suya değmeden canlı olarak çıkarsa su necis olmaz. Yine böylece kendisini silkelediğinde üzerindeki suların bir kısmı başka bir yere isabet edip bulaşırsa orası dahi necis olmaz.

    Köpeğin necis oluşunun delili, Müslim’in Peygamber (s.a.s.) Efendimizden rivayet etmiş olduğu şu hadis-i şeriftir:

    “Birinizin kabına köpek dilini soktuğunda onu(n içindekini) döksün. Sonra yedi kez yıkasın.”

    Domuzun necisliği ise köpeğe kıyâs yoluyla saptanmıştır. Zîrâ o, kö­pekten daha kötü bir vaziyettedir. Onun kendisinin ve mal edinilmesinin harâmlığı hakkında şeriat sahibinin kesin hükmü vardır. Köpek ve domuz­dan süzülüp damlayan ter, salya, sümük ve gözyaşı da necis olan şeyler­dendir.

     

    Mâlikîler: “Her canlı ve ondan süzülüp damlayan şey temizdir” ku­ralı gereğince bütün bu sayılanların temiz olduğu görüşündedirler.

     

    Dalak ve ciğer dışında bütün nevileriyle kan dahi necistir. Ancak bu ikisi, daha önce geçen; hadîs gereğince temizdirler. Cesedinin üzerinde bulunduğu sürece şehidin kanı da temizdir. Şehîdden kasıt, ileride cena­ze bahsinde nitelikleri belirtilecek olan şehîddir. Şer’î usûle göre kesilen hayvanın etinin üzerinde veya damarlarında kalan kan ile balığın kanı te­mizdir. Bit, pire ve kinan gibi hayvanların kanları da temizdir. Diğer bazı kanlar daha vardır ki, bazı mezheblere göre bunlar da temizdirler.

    Malikiler dediler ki: Akan kan, balıktan da olsa istisnasız necistir. Ama akmayan; meselâ, şer’î usûle göre kesilmiş olan hayvanın eti üzerinde veya damarlarında kalan kan temizdir.

    Şâfiîler: Dört şey dışında bütün kanlar necistir, derler. Bunlar da:

    1- Eti yenen hayvanın kan renginde çıkan sütü,

    2- Mûtad yoluyla gelen kan rengine bürünmüş olan menî,

    3- Kuluçkaya elverişli olmak şartıyla kan rengine bürünmüş olan yu­murta,

    4- Temiz bir hayvandan olması kaydıyla pıhtıya veya bir çiğnem ete dönüşen kandır.

    Hanefiler dediler ki: İnsandan olsun, hayvandan olsun akmamış olan kan temizdir. Et çiğnemine dönüşen kan da temizdir. Fakat pıhtı hâli­ne gelen kan necistir.

    İrin (yaradan akan, kan katışığı olmayan yoğun su) ve cerahat (yaradan akan ve kan katışığı olan ince su) da necis olan şeylerdendir.

    Hanefiler dediler ki: İrin ve cerahat dışında bedenden akan sıvılar eğer bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, akarken acı hissedilmese bile necistir. Yok, eğer bir hastalıktan kaynaklanmıyorsa temizdir. Ama bir hastalıktan ötürü gözden akan sular, akarken bir acı hissedilmese bile necistir. Meselâ gözyaşı kanallarının hastalanması hâlinde gözden akan yaşlar hiçbir acı hissedilmeksizin akarlar.

    Şafiiler dediler ki: İrin ve cerahat dışında yaralardan akan sıvılar, normal rengi ve kokusu değişik ise necistir. Rengi ve kokusu değişik değilse ter gibi temizdirler.

    Da­ha henüz bebeklik döneminde olup yiyeceklerden yememiş olsalar bile insanların sidik ve tersleri gibi artıkları necistir. Bu artıklar necaset hâline dönüşmeksizin eski yenebilir şekillerinde kalsalar bile yine de pis ve murdardırlar. Katır ve eşek gibi eti yenmeyen ve fakat yaralandıklarında kanı akan hayvanların tersleri ve idrarları da necistir.

    Hanefiler dediler ki: Eti yenmeyen hayvanların ters ve idrarı neca­set ve taharet bakımından kısımlara ayrılır. Hayvan eğer havada uçan cinstense (karga gibi), onun necaseti muhaffeftir. Yok, eğer uçan cinsten değilse necaseti, muğallez necasettir. Şunu da kaydetmek gerekir ki: Katır ve eşek gibi hayvanların yollarda bıraktıkları sidik ve tersleri fazla olduğundan me­şakkati gidermek amacıyla affedilen necasetler türünden sayılmıştır.

    Ama eti yenen hay­vanların artıklarına gelince bu hususta mezheblerin ihtilaflı görüşleri mevcuddur.

    Şafiiler dediler ki: Eti yenen hayvanların da sidik ve tersleri mutlak surette necistir.

    Hanefîler: Eti yenen hayvanların sidik ve terslerinin muhaffef ne­cis olduğu görüşündedirler. Yalnız kuşlara ilişkin olarak şöyle bir ayırım yap­mışlardır: Eğer kuş (güvercin ve serçe gibi) havada uçarken tersleyen cinsten ise onun tersi temizdir. Diğerlerininki ise (tavuk, yabanî ördek ve kaz gibi) İmameyn’e göre muhaffeftir. İmam Âzâm’a göre ise muğallez necasettir.

    Mâlikîler: Eti yenen sığır ve koyun gibi hayvanlar eğer murdar şey­lerle beslenmeyi âdet edinmemişlerse bunların ters ve sidiklerinin temiz ol­duğu görüşündedirler. Yok, eğer murdar şeylerle beslenmeyi itiyâd hâline getirdikleri yakînen veya zannî olarak biliniyorsa tersleri necistir. Ama itiyâd hâline getirip getirmediklerinde şüpheye düşülürse bakılır: Tavuk gibi, eğer pisliklerle beslenmesi kendisinden beklenilen bir hayvansa tersi necistir. Ama güvercin gibi, pisliklerle beslenmesi kendisinden beklenilmiyorsa tersi temizdir.

    Hanbelîler: Eti yenen hayvanların tersinin temiz olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fazla olmamak kaydıyla necaset yemiş olsalar bile tersleri temiz­dir. Etleri de… Yok, eğer necis olan bir şeyden fazlaca yemiş iseler bunlar üç gün süreyle pislik yemekten alıkonulur, temiz şeylerle beslenilirlerse üç gün geçtikten sonra tersleri temiz olur. Etleri de…

    İnsanın ve diğerlerinin menisi necistir.

    Menî, cinsel ilişki veya ben­zeri (sevişme, elle oynama) esnasında orgazm halinde gelen bir sıvıdır. Bu sıvı, mîzâçları itidale erdiğinde (yani 30 yaşı civarına geldiklerinde) erkeklerde beyaz ve yoğun halde olur. Kadınlarda ise sarı ve ince olur. Ka­dının menîsi, vücûdunun dışına çıkmaz; fercinin (vaginanın) içinde kalır. Cinsel ilişki esnasında bazan erkeğin penisinin üstünde de görülebilir. Ka­dının menisinin varlığını kabul etmeyip kadının fercinde (vaginasında) sa­dece bir ıslaklık hissedildiğini iddia edenler, aslında bedenî duyguları inkâr etmiş oluyorlar. Mezî ve vedî de necis şeylerdendir.

    Hanbelîler: Eti yenen hayvanların mezî ve vedîlerinin temiz oldu­ğu görüşünü ileri sürmüşlerdir.

    Mezî: Oyna­ma esnasında penisten akan ince bir sıvıdır. Vedî ise çoğunlukla idrar­dan sonra akan beyaz ve yoğun bir sıvıdır.

    Kusuntu ve mideden gelen su da necistir. Ancak bu hususta mezheblerin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır.

    Hanefiler dediler ki: Durdurulması mümkün olmayan ağız dolusu olarak gelen gerek yemek, gerek su, gerek san renkte (za’ferân gibi) bir sıvı ve gerekse kan pıhtısı hâlinde gelen kusuntu ğalîz necasettir. Bu yemek ve sular, mideye yerleşmeden önce kusulsa bile yine ğalîz necasettirler. Süt em­me dönemindeki çocuğun kusmuğu dahi bu hükme tâbidir. Fakat uyumak­ta olan bir kişinin ağzından gelen su temizdir. Az veya çok, küçük veya büyük kurtçukları kusan kimselerin de bu istifrâları temizdir. Mideden gelen su da kusuntu hükmündedir. Bu hususta Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmak­tadır:

    “Sizden biriniz namazdayken kusar veya midesinin suyu ağzından dı­şarı atılırsa namazı bıraksın ve gidip abdest alsın.

    Yalnız Hanefî İmamları, balgam ve kanla karışık tükürük hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Saf olarak hiçbir şeyle karışmamış olan balga­mın temiz olduğuna hükmetmişlerdir. Ancak yemekle karışık olup bu karı­şımda yemek balgamdan daha çok olursa necis olur demişlerdir. Ama her ikisi eşit miktarda olursa her biri tek başına değerlendirilir. Eğer yemek kıs­mı tek başına ağız dolusu olursa kusuntu hükmüne tabi olur. Tükürükle karışık olan kana gelince bu karışımdaki tükürük çoğunlukta olup sıvının ren­gi sarı olursa bu temizdir. Yok, eğer karışımın içindeki kan çoğunlukta olup sıvının rengi kırmızı olursa bu necistir. Karışımdaki kan ister çok olsun ister tükürüğün miktarına eşit olsun, ağız dolusu olmasa bile yine necistir. Deve ve koyunların geviş getirmeleri esnasında çıkarmış oldukları salyalar da az olsun çok olsun necistir. Şunu da bilmek gerekir ki: Bir kişi aynı anda bir­kaç defa peş peşe kusar da bu kusuntulardan her biri kendi başına ağzı dol­durmaz, ama üst üste toplandığında ağız dolusu kadar olursa bu kusuntular da necis olur.

    Mâlikîler: Kusuntuyu, “mideye yerleştikten sonra tekrar ağız yo­luyla dışarı çıkan yemek” olarak tanımlamışlardır. Şu halde bu yemek, yalnız ekşime şeklinde de olsa, yemeklik vasfını yitirecek de olsa necis olur demişlerdir. Ama midenin dolması esnasında ağız yoluyla dışarı attığı su, pis­liğe benzemedikçe pislik hükmüne girmez. Bir tek niteliğiyle de olsa pisliğe benzerse pislik hükmüne girer, necis olur. Sözünü ettiğimiz bu suda ekşime yalnız başına zarar vermez. Midenin dışarıya attığı bu su, ekşimiş olur, fa­kat başka özelliklerini kaybetmez ve değişmezse necis olmaz. Ekşime hafif olup devamlı tekerrür etmesi dolayısıyla hafif sayılmakta ve dolayısıyla bu su necis olarak kabul edilmemektedir, temizdir. Mideden çıkan su, san ren­ge bürünüp pis kokmaktaysa necislik bakımından kusuntunun hükmüne tâ­bi olur. Ancak bu su, sürekli olarak mideden gelmekteyse zorluklar göz önüne alınarak afvedilen necasetlerden sayılmıştır.

    Şafiiler dediler ki: Kusuntu derhal dışarı çıkarsa ve yemek olsun su olsun, asliyeti değişmemiş olsa bile mideden çıktığı bilinirse necistir. Ama mideden çıktığı şüpheli olursa asl olan temiz olmasıdır. Uyuyanın ağzından çıkan su da sarı renkli ve pis kokulu ise bu hükme tâbidir. Ama bu derde müptelâ olanlar için bu su, zorluğu gidermek maksadıyla afvedilen necaset­lerden sayılmıştır. Deve ve koyunların geviş getirmeleri esnasında çıkardık­ları salyaları, az da olsa çok da olsa necistir.

    Hanbelîler: Kusuntu ve midenin dışarıya attığı su, hiç bir ayırıma tâbi olmaksızın necistir derler.

    Canlı hayvandan çıkan çürük yumurta da necistir.

    Mâlikîler: Çürük yumurtayı kokan, rengi maviye dönüşen; kan, et parçası veya ölü bir civciv hâline dönüşen bir yumurta olarak tanımlamış­lardır. Çorba gibi, sarısıyla beyazı birbirine karışan, içinde nokta halinde kan bulunan yumurtalar temizdir. Ölü hayvanın yumurtasına gelince bu, daha önce de belirtildiği gibi necistir.

    Şâfiîler: Çürük yumurtayı, “Kokuşmuş olmakla birlikte sarısı be­yazına karışan yumurtadır” şeklinde tanımlamışlardır. Bununla beraber böylesi yumurtaların temiz olduğunu da doğrulamışlardır. Bunlar derler ki: “Ka­na dönüşen ve canlı bir hayvandan çıkıp da kabuğu sertleşmemiş olan yu­murta necistir.”

    Hanefiler dediler ki: Yumurta kana dönüşürse necis olur. Ama sa­dece kokarak değişen yumurta, kokmuş et gibi temizdir.

    Mezheblerin bu konudaki detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır. Ölüsü necis sayılan bir canlıdan alınmış parçalar da necistir.

    Hanbelîler: Ölüsü necis olan canlılardan alınmış olan parçaların arasından iki şeyi istisna edip bunların temiz olduğuna hüküm vermişlerdir,

    a- Kabuğu sertleşmiş yumurta,

    b- Mecburî kesilmesi esnasında, canlı hay­vanda kesilmesine güç yetmeyen parçalar…

    Şafiiler dediler ki: Eti yenen hayvanların üzerlerinden alman ve alı­nırken beraberlerinde örfe göre bir kıymeti olmayacak kadar az miktarda et parçası kopan yün, tüy, kıl ve kanat tüyleri temizdir. Ama beraberlerinde örfe göre bir kıymeti olacak kadar çok et parçası koparsa her ikisi de necis olur. Hayvanın üzerinden alınan tüy ve beraberindeki şeyin temiz mi necis mi olduğu hususunda şüpheye düşülürse asl olan temiz olmasıdır. Ayrıca daha önce de geçtiği gibi Şâfiîler, ölü hayvanın istisnasız olarak tüm parçaları­nın necis olduğuna hüküm vermişlerdir.

    Ölü hayvan bahsinde sayılan par­alarla canlı olan ceylandan alınan misk ve derisi bu hükmün dışında tu­tulmuş olup temizdir. İnsandan gayrı, eti yenmeyen canlıların sütü de necistir. Ateşle yanan pisliğin külü ve dumanı necistir.

    Hanefiler dediler ki: Canlı olsun ölü olsun, eti yensin yenmesin bü­tün hayvanların sütü temizdir. Ancak domuzun sütü müstesnadır. Çünkü o sağken de ölüyken de necistir.

    Hanefiler dediler ki: Ateşle yanmış necasetin hem külü, hem du­manı temizdir. Aynı şekilde yanmaksizın bir necaset, kendiliğinden toprak haline gelirse temiz olur.

    Mâlikîler: Bunlara göre ateşle yanmış necasetin külü temiz, duma­nı ise necistir. Mâlikîlere göre kuvvetli olan görüş budur.

    Sarhoş edici sı­vılar da necistir. Bu sıvı ister üzüm şırasından, ister kuru üzüm ezmesi, ister hurma ezmesi, ister başka bir şeyden yapılmış olsun necistir. Zîrâ Cenâb-ı Allah, hamrı (şarabı) “rics’ yani pislik ile adlandırmıştır. Rics ise örfe göre necis şey demektir. Sarhoş edici her sıvının hamr olarak kabul edilmesi, Müslim’in rivayet ettiği şu hadîs-i şeriften ötürüdür:

    “Her sarhoş edici şey hamrdır. Her sarhoş edici şey haramdır.”

    Şerîat sahibinin sarhoş edici sıvıyı içmenin haram olduğunu ilân et­mesinin üstünde, onun necis olduğuna karar vermesi, ondan nefret edil­mesi ve onu kullanmanın büyük günâh olduğunun bilinmesi içindir..

    Kaynak: Mezhebul erba’a

    Selâm ve sevgilerimizle!

    En iyi cevap

Bir cevap bırakın

Araştır

Buradan video türünü seçin.

Video kimliğini buraya koyun: https://www.youtube.com/watch?v=sdUUx5FdySs Ex: "sdUUx5FdySs".

Güvenlik Görseli güncellemek için resme tıklayın.

Yanıtlayarak Hizmet Şartlarını kabul etmiş olursunuz.