Pamuk,buğday,fındığımı fabrikaya verip sonradan satsam(fiyatı sonradan kessem) olur mu?

Bildir
Soru

Lütfen bu sorunun neden bildirilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

Bildir
İptal etmek

Esselamu aleykum hocam;
Şöyle bir sorum var. Çiftçi pamuğunu biçiyor daha sonra ürününü fabrikaya sözde emanete veriyor. Emeneti alan tüccar işliyor tohumu yağını ayırıyor. Diğer ürünlerle karıştırıyor gerekirse satıyor. Çiftçi istediği zaman (paraya ihtiyaç duyduğu zaman) ürünün satışını yapıyor.  tüccarda o günün fiyatı ile alıyor. Bu satış caiz mi veya bu tür emanet geçerli mi veya  pamuğu Fabrika sahibine verirken ürünün tonaj, kalite, nem ve diğer bilgiler kayıt altına alınıyor. Bu şekil satış caiz mi?

Diğer bir soru Tüccar/fabrikatör pamuğu emanet olarak almasının nedeni çiftinin  geri çekme ihtimali yüzde 5, yüzde 95 bana satacak diyor. Bu şekilde ürünü sözde emanet olarak alıyor. Ama bazı fiyatta anlaşamadıkları için çiftçilerinde geri çektiği oluyor. Evvala depoya giren malın bazı tüccarlar kaydını tutuyor. tonaj ürün kalitesi, vb. şeyleri hani geri malını çekse hangi maldan vereceklerini bilsinler diye.

Bazı çiftçiler de bana para lazım veya değil diyip ürünü yerinde bırakırsam yüzde 90 çalınabilir.  Geçen sene şahit olduk 2.5 tonluk balya pamuğunu çaldılar. Bu sebeple veriyorum  diyenlerde var. Velhasıl sorum şu İsticrar veya teati veya örf gereği böyle bi satış caiz olabilir mi?

Şimdiden Allah razı olsun…

HOCA

Cevap ( 1 )

  1. 2022-10-13T21:08:06+03:00

    Lütfen bu cevabın neden bildirilmesi gerektiğini düşündüğünüzü kısaca açıklayın.

    Bildir
    İptal etmek
    Bu cevap düzenlenmiştir.

    Değerli kardeşim öncelikle İsticrar nedir onu bilmeyen kardeşlerimiz için açıklayalım;
    İsticrar “Kişinin ihtiyacı olan şeyleri satıcıdan peyderpey alıp, daha sonra parasını ödemesi demektir. Ali Haydar Efendi (ö.1935) “Pazarlık edilmeksizin ve semen beyan olunmaksızın esnaftan yağ, pirinç, nohut ve tuz gibi erzak alıp da ba‘de’l-istihlâk muhasebe ederek semeni te’diye etmek” (Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm şerhi Mecelleti’l-Ahkâm, Matbaat-i Tevsiî tıbaat,) şeklinde tanımlamıştır. Çağdaş fakihlerden Muhammed Takî el-Osmânî, “Müşterinin her defasında akit yapmaksızın ihtiyacı olan malı satıcıdan peyderpey almasıdır” (Takî Osmânî, Buhûs fî kadâya fıkhıyye, I, 56. ) şeklinde tanımlamıştır.

    Örnek verecek olursak akit yapmadan ve fiyatını bilmeden mahalle bakkalından veya manavından ihtiyaç oldukça alışveriş yapmak, gazete ve dergiye abone olmak ya da ihtiyaçları kolayca temin etme adına mahalle bakkalına belli bir miktar para bırakarak bu yolla ihtiyaçları temin etme ve bunların herbirinde mahsuplaşmayı ise sonradan gerçekleştirme gibi eylemlerin tamamı isticrâr akdinin örneklerindendir.
    Hanefi alimlerin bazıları ali haydar efendi Muhammed taki Osmani gibi alimler bu satışın caiz olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca burda ki satışı bakkal manav vb. durumlardaki satış akdine benzetilip örf ve maslahat gereği cevaz vermişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus belirsizlik ve anlaşmazsızlığı en az seviyeye indirmektir.
    Satıcı ürünü fabrikaya gönderecek. Fabrikatöre bu tonajda bu kalite randıman özellik ve vasıflara sahip ürünü mü sana teslim ettim diyecek. Para ya ihtiyaç duyduğum zaman gelip satışı gerçekleştirecem. Yani satış satıcı gidip ürünü sattığı zaman gerçekleşiyor.ve satış anında ögünün borsa veya rayiç fiyatı ile satacak.
    Bu tür alış veriş maslahat ve örf gereği caiz görülmüştür. Ayrıca bu isticrar akdini caiz gören alimlere göre de caizdir/geçerlidir diyebiliriz. Şahışların gelecekteki/ileri ki zamanda fiyatı belirtmesi şeklinde yapılan satışta geçerli değildir. Alış verişin yapıldığı günün piyasa fiyatı ile alış-veriş yapacaklardır. Ayrıca ön ödeme/avans alınması bu tür alışverişe zarar veriyor. Paraya ihtiyacı varsa o anda ihtiyacı kadar satacak. Geri kalanı ihtiyaç duyduğu zaman gidip satacak ve karşılığındaki meblağı alacak. İsticrar akdi müşteri ihtiyaclarını satıcıdan peyderpey malı alıp daha sonra parasının ne kadar tuttuğunu hesaplayıp vermesidir. Bu şekildeki alış veriş cumhure göre caiz değildir. Hanefiler ise istihsan yolu ile fetva vermişlerdir. Şafii mezhebinde de imam Gazali musameha ve ihtiyaçtan dolayı fetva vermiştir.

    Peki Taati nedir?

    Taati ise : Fiyat belli olup fakat akit yapılmadan sana saattım gibi lafızlar kullanılmadan müşteri parayı satıcıda verip satıcıda malı alması durumunda yapılan alışverişlerdir. Cumhur buna fetva vermiştir. Şafi mezhebinde ise ihtilaflıdır. (musab sezgin miladi 10.10.2022) Akdin geçerli olmasını lafza indirgeyenlere göre isticrâr akdi, sîga bakımından problemlidir. Zira isticrâr akdinde icap kabul bulunmamaktadır. Bu problemi dikkate alan fakihlerden bazıları akitle ilgili lafız kullanılmadan fiili mübadele olarak gerçekleşen isticrâr akdini, teâti kapsamında değerlendirmiştir. Hanefi mezhebinde teâti yoluyla gerçekleşen satım akdinin sadece değeri düşük mallarda geçerli kabul edileceğine dair Kerhî’nin (ö.340/952) görüşü bulunsa da Hanefî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre tarafların rızasını tam olarak gösterir nitelikte gerçekleşen teâti yoluyla, satım akdi meydana gelmiş kabul edilir. Şafiî mezhebinin meşhur görüşüne göre ise teâti yoluyla gerçekleşen satış geçerli değildir. Ancak uygulamayı dikkate alan bazı Şafiî fakihleri teâti akdini mutlak olarak, bazıları ise değeri düşük mallarda caiz kabul etmiştir. ((Remlî, Nihayetü’l-muhtaç, III, 375; Nevevî, Ebû Zekeriyya Muhyiddin, el-Mecmu‘ şerhu’l-Mühezzeb, (thk. Muhammed Bahît el’Mutî), Mektebetü’l-İrşad, Cidde tsz., IX, 192.20 İbn Abidin, Haşiyetü Reddi’l-muhtar, IV, 513-514; Hattab, Ebû Abdullah Şemseddin, Mevahibü’l-celîl li şerhi Muhtasarı Halîl, Dârü Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1995, VI, 13; İbn Kudame, Muvaffakuddîn, el-Muğnî, (Şerhü’l-Kebîr ile birlikte), Dârü’l-Fikr, Beyrut tsz. IV, 5-6.21 Nevevî, Mecmu‘, IX, 190-193.)

    Akdin geçerli olmasını lafza indirgemeyenler bakımından isticrâr akdi, lafız/sîga bakımından bir sorun teşkil etmemektedir.
    Ön ödemeli isticrâr akdinde müşteri satıcıya bıraktığı para karşılığında ihtiyaç duydukça mal almakta, mahsuplaşma anında ise mevcut paradan düşülmektedir. Bu süre zarfında satıcının elinde bulunan paranın hükmü tartışmalıdır.
    -Bu paranın satıcının elinde emanet kabul edilmesi: Bu durumda satıcının, para üzerinde herhangi bir tasarruf yapmaması gerekir. Hâlbuki isticrâr akdindeki uygulama böyle değildir. Zira satıcı bu parayı kullanmaktadır.
    -Bu paranın satıcının elinde borç olarak kabul edilmesi. Müşteri tarafından borç amacıyla verilmeyen bu paranın satıcının elinde borç olarak kabul edilmesi karz akdine aykırı olduğu gibi, karşılığında mal satın alma şartıyla verilmiş borç olarak düşünülmesi de karz akdine aykırıdır.71 Bu nedenle fıkıhtaki yerleşik karz akdinin uygulanması mümkün gözükmemektedir. (Desûkî, Haşiyetü ed-Desûkî, III, 225i Zuhaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî ve edilletühü, IV, 727.)

    Satışa Konu Olan Şeyin Fiyatının Bilinmemesi Bakımından
    Hanefîlerden isticrâr akdini sahih akit olarak kabul eden görüşe göre, malın teslim günündeki değeri,35 diğer görüşe göre ise; akid anında fiyatı bilinmeyen mallarda teâti gerçekleşemeyeceğinden mahsuplaşma günündeki değeri esas alınmalıdır. Konuyla ilgili Ahmed b. Hanbel’den de iki görüş nakledilmiştir. Müsenna b. Cami‘in Ahmed b. Hanbel’den yaptığı rivayette malın teslim alındığı günkü değeri üzerinden öde¬menin yapılması gerektiği belirtilmiştir. Ebu Davud’un Mesâil’indeki rivayeti ise her iki ihtimale açıktır. İbn Teymiyye’nin yorumuna göre bu rivayette kast edilen, mahsuplaşma günündeki değerdir. Bu nedenle İbn Teymiyye mahsuplaşma gü¬nündeki değeri esas almıştır. (35 Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm, I, 328; İbn Abidin, Haşiyetü Reddi’l-muhtar, IV, 516, İbn Nüceym, Bahru’r-râik, V, 434; Hamevî, Ahmed, Ğamzu uyûni’l-basâir: şerhu Kitâbi’l-Eşbâh ve’n-nezâir, Dârü’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1985, II, 285.

    36 İbn Abidin, Haşiyetü Reddi’l-muhtar, IV, 516, İbn Nüceym, Bahru’r-râik, V, 434.37 İbn Müflih, Şemsuddin, el-Muharrer, (en-Nüket ve’l-Fevâidü’s-seniyye ile birlikte), Vüzaretü’l-Evkafi’s-Suûdiyye, el-Memleketü’l-Arabiyye es-Suûdiyye 1369, I, 298-299. )

    Yapılan işlemin satış akdi olarak kabul edilmesi. Akit teorisi ve genel kural¬lar açısından mevcut olmayan şey akde konu olamaz. Buna göre isticrârın mah¬suplaşma anında gerçekleşen bir akit olarak kabul edilmesi, tüketilen bir mal üze¬rinde akit yapma olacağından bütün mezheplere göre batıl/geçersizdir. Ancak örf, teamül ve umûmü’l-belvâyı gerekçe gösteren bazı Hanefî fakihleri genel kurallara aykırı olan bu uygulamayı istihsân yoluyla geçerli kabul etmiştir.40 Konuyla ilgili Zeynüddîn İbn Nüceym, (ö.970/1563) Kunye’den şöyle aktarmaktadır: “İnsanlar arasında adet olduğu üzere, sattım-aldım ifadelerini zikretmeden satıcıdan merci¬mek, tuz, yağ vb. şeyleri almak ve tüketildikten sonra mahsuplaşmak sahih görül¬müştür. Fakihler bu akdi müsamaha ile karşılayarak ma‘dûmun satışının caiz ol¬madığı kuralından istisna tutmuşlardır.” Ali Haydar Efendi de, “ma‘dûmun satışı batıldır” kuralının iki istisnasından biri olarak bey‘ bi’l-isticrârı zikretmiş ve bu durumda malın teslim alındığı günkü kıymetinin satıcıya ödenmesi gerektiğini ifade etmiştir.
    Bu çözüme farklı açıdan yaklaşan Takî Osmânî’ye göre bu öneride ma‘dûmun satışı söz konusu değildir. Naslarda ma‘dûmun satışının yasaklanma gerekçesi, malın müşteriye teslim edilememesine neden olan “garar”dır. Hâlbuki isticrâr akdinde mal müşteriye teslim edilmiş ve müşteri bu maldan tam olarak istifade etmiştir. Bu nedenle mahsuplaşma anında mal var gibi kabul edilir. Mahsuplaşma anından önce müşterinin bu maldan istifade etmesinin önünde de herhangi bir engel bulunmamaktadır. Çünkü mahsuplaşma anında yapılan bu akit ile mülki¬yetin intikali, müşterinin malı teslim aldığı andan itibaren geçerli kabul edilir. Nasıl ki çaldığı malı tazmin eden gasıp, o malın mülkiyetine gasp ettiği andan itibaren sahip olursa43 isticrâr akdinde de durum aynıdır. Hatta bu konuda müş¬teri, gasıptan daha önceliklidir. Zira isticrâr akdinde müşteri, sahibin izniyle malı tüketmiştir.

    4440 İbn Nüceym, Bahru’r-râik, V, 434; a.mlf, el-Eşbâh ve’n-nezâir, (Ğamzu uyûni’l-basâir: şerhu Kitâbi’l-Eşbâh ve’n-nezâir ile birlikte), Dârü’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1985, II, 285; İbn Abidin, Haşiyetü Reddi’l-muhtar, IV, 516.
    41 İbn Nüceym, Bahru’r-râik, V, 434.
    42 Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-hükkâm, I, 328. 43 İbn Nüceym, Bahru’r-râik, V, 435.
    44 Taki Osmâni, Buhûs fî kadâya fıkhıyye, I, 65.İbn Abidin, Haşiyetü Reddi’l-muhtar, IV, 12.)

    Sonuç olarak Toplumdaki uygulamalardan yola çıkan klasik dönem fakihleri, isticrâr akdi¬ne yönelik tasavvurlar oluşturmuş ve bunları meşruiyet zeminine çekme amacıyla farklı fıkhî çözüm önerileri getirmişlerdir. Yapılan işlemi satış akdi olarak kabul edenler olduğu gibi satış akdi olarak kabul etmeyenler de bulunmaktadır. Bu du¬ruma a-sahibinin izniyle tüketilen malın tazmini, b-malın aynının borç olarak kabul edilmesi, c-bedel şartıyla yapılan hibe, d-sevm-i şira ile teslim alınmış mal olarak kabul edilmesi gibi çözümler önerilmiştir. Biz, bu önerilerden isticrârın mahsuplaşma anında gerçekleşen satış akdi olarak kabul edilmesinin fıkhî açıdan daha tutarlı olduğu kanaatindeyiz.
    Akit teorisi bakımından yerleşik ve genel kurallara aykırı gözüken klasik isticrâr akdine cevaz veren fakihler istihsan metodunu kullanmış örf, teamül ve umûmü’l-belvayı bunun gerekçesi olarak göstermişlerdir.
    Günümüzde İslamî Finans kişi ya da kurumların özellikle tekrar eden işlet¬me sermaye ihtiyaçlarını finanse etmede klasik isticrâr akdini yeni bir enstrüman olarak kullanmayı amaçlamaktadır. Önerilen/uygulanan isticrâr akdinin bağım¬sız bir akit olmadığı, tedarik sözleşmesi ya da modern murabaha kapsamında ol¬duğu anlaşılmaktadır. Hatta uygulamada farklı işlem basamakları ilave edildiği görülmektedir. Bu durum modern isticrâr akdinin yapısal ve içerik olarak klasik isticrâr akdinden farklı yapıya büründüğünü göstermektedir.
    Karma bir yapıya bürünen ve işlem türleri arasında fıkhî değerlendirmeyi etkileyecek kadar önemli farklar bulunan modern isticrâr akdinin, ilgili türler arasındaki farkları dikkate alınmaksızın genel değerlendirmeye tâbi tutulmasının yanlış tahlillere yol açabileceği kanaatindeyiz. Ayrıca cevazı tartışmalı olan klasik isticrâr ile ilişkilendirmek suretiyle hükme bağlanmak istenmesi, hiç şüphesiz bu akdin meşruiyet zeminini tartışmalı hale getirecektir. Bu nedenle modern isticrâr akdinin yeni bir akit olarak kabul edilmesi, maslahat yoluyla hükme bağlanması ve bu konuda da “usûlde teşdid, furûda teysir” ilkesinin dikkate alınmasının isa¬betli olacağı kanaatindeyiz. Cevab Yrd. Doç. Dr. Temel KACIR’ makalesinden nakl yapılmıştır.
    Artık gönlü mutmain olmayanlar arzu ettikleri gibi yapabilirler…

    Allah’u âlem bissevab… (Herşeyin doğrusunu Allah (c.c.) bilir…

    Selam ve dua ile…

    En iyi cevap

Bir cevap bırakın

Araştır

Buradan video türünü seçin.

Video kimliğini buraya koyun: https://www.youtube.com/watch?v=sdUUx5FdySs Ex: "sdUUx5FdySs".

Güvenlik Görseli güncellemek için resme tıklayın.

Yanıtlayarak Hizmet Şartlarını kabul etmiş olursunuz.